r9fBv. Başörtülü kadınlar Müslüman kimliğinin en belirgin ve açık taşıyıcıları. İslam ve Müslümanlara dair ön yargıların yoğun olduğu ülke ve dönemlerde bu kimliğe karşı duyulan nefret kendisini tam da başörtülü kadınlar üzerinden dışa vuruyor. Başörtülü kadınların “görünür bir İslam’ı” temsil etmesi genelde yasaklar ve saldırılarla anılırken bu görünürlüğün olumlu anlamda kullanıldığı yerler de var. Alman Demiryolları “Hoşgörü Zamanı” Başörtülü kadınların görünürlüğünü olumlu bir bağlamda kullanan örneklerden ilki Alman Demiryolları. DB-Alm. “Deutsche Bahn”. Avrupa’nın en büyük demiryolu ağına sahip olan ve 2016 yılında milyar yolcu taşıyan DB, 2017 mart ayında “Hoşgörü Zamanı” isimli bir reklam spotu yayınladı. Reklam, bir trende oturan genç bir erkeğin, karşısındaki başörtülü kız hakkında aklından geçenlerin dış ses olarak duyulmasıyla başlıyordu. Karşısındaki koltukta oturan kadının neden başörtüsü taktığını sorgulayan adam, “Niye başörtüsü takıyor? Takmak zorunda mı? Kendi isteğiyle mi takıyor? Yoksa ailesi ya da kocası mı istiyor? Gerçi o kadar da yaşlı değil.” diye düşündükten sonra kızın elindeki kitaba bir göz atarak, “Ne okuyor ki acaba? Kur’an herhalde, başka ne olacak ki?” diyor. Ardından yarınki anatomi sınavı için çalışmaya devam eden genç, yüksek sesle “nucleus preopticus”un nerede olduğunu soruyor. Karşısındaki başörtülü kız ise, “Hipatalamus’ta” diye cevap veriyor ve elindeki anatomi kitabını önündeki masaya koyuyor. fazla paylaşılan, beğeni alan reklam, kişinin ön yargıyla yaklaştığı insanlarla arasında aslında zannettiğinden daha fazla ortak nokta olabileceğini göstermesi açısından etkileyici. Söz konusu reklam hakkında Perspektif’e konuşan DB Pazarlama İletişimi Müdürü Markus Fälsch, “Amacımız hem eğlendirici hem de şaşırtıcı bir yolla ön yargılar hakkında düşünmeye teşvik etmekti.” diyor. Fälsch’e göre reklamlar aracılığıyla “duruş” sergilemek mümkün. “Duruş”la kastettiği şey, DB’nin büyük önem verdiği kültürel çeşitlilik “Sadece Almanya’da 100’den fazla ülkeden çalışanımız var. Tüm dünyadan seyahate çıkan kişileri trenlerimizde misafir ediyoruz. Farklı kültürler ve yaşam tarzları arasında açık bir iletişim bizim için doğal bir durum. Saygı, hoşgörü ve dayanışma bizim için vazgeçilmez değerler.” Fälsch bu motivasyonla Alman toplumunda farklı çağrışımlar uyandıran bir örnek aradıklarını, daha fazla hoşgörü ve açık görüşlülüğü savunmak amacıyla genç bir Müslüman kadını yansıtmakta karar kıldıklarını anlatıyor. Reklam şimdiye dek oldukça fazla sayıda olumlu tepki almış. Öte yandan internet etiğine uymayan ve silmek zorunda kaldıkları yorumlar da olmuş. Ama sosyal medyada reklama dair yürütülen tartışmanın -saygı çerçevesinde kaldığı müddetçe- tam da istedikleri şey olduğunu ekliyor. Birçok işyerinin başörtülü kadınları istihdam etmek istemediğini göz önüne alarak DB’nin başörtülü birini firma çalışanı olarak lanse edip etmeyeceğini sorduğumuzda ise Fälsch, “DB’nin açık bir dünya politikasını ve hoşgörüyü desteklediğini her şekilde vurgulamaya hazır olduğunu” söylüyor. Eltern Dergisi “Müslüman, Başörtülü, Anne” Almanya’da Müslüman kadının görünürlüğüyle ilgili bir diğer örnek de ailelere yönelik yayın yapan Eltern dergisindendi. Eltern dergisi 2016’nın şubat ayında 50. yılını 5 farklı kapak çıkartarak kutladı. Kapaklardan birinde başörtülü bir kadın, kucağında ise bir yaşlarındaki kızı vardı. Kapağın yanında “Neden her anne kendi çocuğu için en iyisidir” yazıyordu. Başörtülü kadının dinî kimliği, başörtüsü, etnik kökeni konu edilmiyor, sadece “anne” olması ön plana çıkıyordu. Kapaktaki başörtülü kadın, Berlin’de öğrenim gören ve kütüphaneci olarak çalışan bir Eltern okuyucusuydu. Derginin Genel Yayın Yönetmeni Marie-Luise Lewicki, “anne olma hâli”nin derginin kurulmasından beri oldukça çeşitlendiğini söylüyor, bu nedenle 5 farklı anne ile bu çeşitliliğe atıfta bulunduğunu belirtiyordu. Dergi kapağının aşırı sağcı bir internet platformunda yayımlanması üzerine redaksiyon tehdit mektupları ve telefonlarla karşı karşıya kaldı. “Sizin gibi haşaratlar yok edilmeli” gibi cümlelerin yer aldığı, redaksiyon çalışanlarının “gaz odaları” ile tehdit edildiği günlerde dergi ofisini arayıp dakikalarca yüksek sesle Arapça müzik dinletenler de vardı. Lewicki’ye göre esas korkunç olan gelen epostaların birçoğunun orta sınıf mensubu insanlar tarafından yazılmış olması ve nefret mesajlarını iletenlerin isim ve adreslerini belirtmekten çekinmemeleriydi. Focus’un Eltern kapağı ile ilgili haberinin altında yapılan okuyucu yorumları, derginin karşılaştığı atmosferi anlayabilmek açısından ufak bir kesit sunuyor. Örneğin bir okuyucu “Yavaş yavaş gelecekte ne yaşayacağımıza hazırlanıyoruz.” diyerek Almanya’nın “İslamlaşması”na karşı uyarıda bulunurken başka birisi başörtüsü ile ilgili şu yorumda bulunuyordu “Baba ya da abinin ne yapacağımı belirlediği bir kültürden geliyorsam, kimse bana başörtüsünü kendi isteğimle taşıdığımı söyleyemez.” Diğer bir okuyucu üzerinde başörtülü bir kadının yer aldığı bu kapağın “özgürleşmiş her kadının suratına atılmış bir yumruk“ olduğunu yazıyor, bir diğeri bu kapakla başörtüsüne alışmak zorunda olduğu hissine kapıldığını belirtiyordu. Yorumlar arasında “bütün yabancıların” Almanya’yı terk etmesini isteyenler, kapağı “Müslüman kadınlara yapılan baskının alenen desteklenmesi” olarak yorumlayanlar ve başörtüsünün bir baskı sembolü olduğunu söyleyip redaksiyonun tehdit edilmesini “haklı” görenler de vardı. Birisi ise, “AfD iktidara geldiğinde örtünme yasağının geleceğini” yazıyordu. Eltern Genel Yayın Yönetmeni Lewicki, kendisine gelen epostalardan bazılarını yanıtlamış ve bazılarına, 1933 yılındaki gibi bir hava estirdikleri için utanıp utanmadıklarını sormuş. Lewicki, tepkilerin hemen ardından dergide çeşitliliğe vurgu yapacaklarını da belirtmişti. Eltern dergisi örneğinde Müslüman kadınları toplum içerisinde kendi dinî kimliğini taşıyan “tabii” unsurlar olarak göstermenin hayli zor olduğunu söyleyebiliriz. Başörtülü bir kadını bu toplumda sıradan bir insan, çocuğunun geleceği için kaygılanan bir anne ya da trende yarınki sınavına hazırlanan bir tıp öğrencisi olarak göstermek, yabancı düşmanlarının tehditleri ve boykot çağrıları ile karşılaşmak anlamına gelebiliyor. Olumlu Örneklere Sarılmak Başörtüsünün yasaklanması gereken, devletin tarafsızlığını, kadının bağımsızlığını ya da toplumun huzurunu “tehdit eden” bir şey olarak görüldüğü bir bağlamda Eltern ve DB’nin attığı adımlar oldukça önemli. Bu iki olumlu örneğin çoğaltılması, Müslüman kadınların toplum içerisinde –siyasi tartışmalarda belirtildiğinin tam tersine- sıradan insanlar olarak görülmesi için de kilit bir konuma sahip. Başörtülü kadınlara yönelik saldırıları tartışırken üzerinde uzlaşılması gereken ilk kabul, onların toplumsal hayatta tabii olarak görülmeleri gerekliliğinde düğümleniyor. Bu tabiilik, ancak Müslüman kadınların yalnızca başörtüsüne değil, onların toplum için yaptıklarına ve durdukları yere odaklanmasıyla gerçekleşebilir. Bunun için iletişim taraflarının, muhataplarının başörtülü olup olmadığını fark bile etmedikleri bir iletişim düzleminin tesisi şart.
Platformunuzu bir süredir takip ediyorum ve son günlerde yayılan 1yearchallenge sayesinde de yazmaya karar verdim. Benim hikayem henüz bitmedi. İlkokul yıllarında sokakta oynayan efsane nesildenim ben. Yaş 40′ a yaklaşıyor yavaş yavaş. O zamanlar sokakta oynardım, babam işten gelmeye yaklaşınca annem balkondan bana bir örtü atardı. Babam gelince beni öyle görsün diye. Benim halam tek kız çocuğuydu ve açıktı. Onun gibi olmayayım diye erkenden tedbir almaya çalıştı babacım. Yani ben öyle düşündüm hep. Çok iyi bir insandır. Her zaman bizim için elinden geleni yapmıştır. Sorgulamayı, kimseye muhtaç olmadan yaşayabilmeyi o öğretti bana. Allah ondan razı olsun. Annem de çok iyidir. Okur, okumayı çok sever. Aldığım kitapları ben okuldayken benden önce okurdu. Okuma sevgimi ona borçluyum fen dersinde evrimi öğrenip, din dersinde yaratılışı öğrenen nesildenim ben. Kafam hep karışık büyüdüm. O günlerde atılan soru tohumları şimdilerde meyve veriyor da diyebilirim kendim için. Aslında bir zorlama olmadı ben kapanırken. Aslında zor bir çocuk değildim ben. İtaatkar, ne denirse yapan, başkaldırmayan, her şeye evet diyen sakin bir çocuktum. İlkokul yıllarımda bile bazen okula kapalı gidip bahçede açardım. Sonra İmam Hatip yılları başladı. Bir büyük şehirde oturuyorduk o zamanlar ve İmam Hatip için talep çok olduğundan başka bir şehre, bir yakınımızın yanına sırf İmam Hatip’te okumak için gönderildim. 1 sene sonra da annemlerin yanına geri geldim. İmam Hatip’e başlamamla başımı da kapattım. Bazen zorlandığım oluyordu özellikle de kıyafet seçiminde ve oyun oynarken istediğimi giyememe konusunda. Ama dediğim gibi itiraz etmezdim. Yapım yıllarım 28 Şubat sürecine denk geldi. Okulumuzun önünde kameralar vardı sürekli. Akşam haberlerinde sınıftan televizyona kim çıkmış bizden acaba diye dedikodu yapardık. Çocukluk işte. Katsayı engeline takılanlardanım ben. Ama 4 yıllık bir üniversiteyi de tutturdum ilahiyat değil. Başımı açmak zor geldi direndim. Kazandığım okula kayıt yaptırıp bir dersine bile girmedim. Bunun 2 nedeni var. Birincisi, başörtüsünü açmak bana çıplaklık gibi geldiğinden kendimi rahat hissedemedim. Bununla birlikte başörtüsü için okulu bırakmak, bunun için övgüler almak da insanı gaza getiriyor, kahraman sanıyorsunuz kendinizi. Bir mücahide… İkincisi ise sosyal ortamlara girmeden büyüyor çoğu İHL kızları. Sudan çıkmış balık gibi ne yapacağımı bilemedim. Sınıfta erkekler vardı ve ben nasıl davranacağımı şaşırdım. Çünkü hiç muhattap olmamışız o yaşa kadar. Duygu kontrolü nedir onu bile bilmiyordum. Kapalı bir toplumda yaşamanın getirdiği zorluklar diyebilirim…Önüme bir fırsat çıktı ve yurtdışına gittim. Eşimle orada tanıştım, evlendim. Sonra tekrar Türkiye’ye döndük. Bir kızımız oldu. Hayat yoluna giriyor derken eşim bir densizin fetö iftirasıyla tutuklandı. Yaklaşık 3 yıldır bir cenderenin içinde yaşıyorum. Artık her şey anlamsız geliyor. 2010 referandumunda “Ölülerinizi mezardan kaldırıp oy kullandırın.” diyen zihniyet benim başörtüme ilk darbeyi vurdu. Dinin siyasetin içine karışması midemi bulandırdı. 2013 yılında Gezi Olayları’nda bir kesime yapılanlarda benim başörtüm üzerinden prim yapılması ikinci darbe oldu. 17/25 de Müslüman’ım diye başa gelenlerin buna uygun davranmadığının ortaya çıkması üçüncü darbe oldu. 15 Temmuz’da birilerinin olaylarla hiç alakası olmayanları hapse attırıp kendilerinin paçayı kurtarmasıyla bendeki bağlar tamamen başörtüsüyle başlayan sorgulama süreci, dini değerleri de sorgulatıyor insana. Dinimi elimden aldılar gibi hissediyorum ve bundan dolayı aşırı kızgınım. Buradaki hemen hemen her yazıyı okudum. Genelde ne olduğunu anlamadan kapatılan kızlarımız, başörtüsünün kadını sokmaya çalıştığı kalıptan rahatsız ve zorluğundan şikayetçi. Rahat giyinebilmek istiyorlar, balkona çıkmak için hırkalar aramakla uğraşmak istemiyorlar. Onlara da saygı duyuyorum. Benim öyle hayallerim yok. Başımdakinden dolayı yüzüme bakan her insanın, benim benliğimden, öz kimliğimden, düşüncemden önce başörtümü görmesinden, beni hemen bir kılıfa sokmasından rahatsızım. Bağlayış şekline göre hemen akpli-cemaatçi-süleymancı filan oluyorsunuz. Ama bir türlü “sadece insan” olamıyoruz. Zaten son yıllarda yapılan makyajlar, darlaşan giyim kuşamla beraber bir anlamı da kalmadı. Amaç dikkat çekmemek ise, çıplaklar kampında çarşaf bu mücadeleye yeni başlayacağım. Aslında o kadar yorgunum ki, kimseye açıklama yapmak istemiyorum. Belki de bu benim avantajım olacak ve kimseye hesap vermeden, sadece zincirlerimi kırıp arkama bakmayacağım. Bir kolay gelsin favınızı alırım. Kim derdi ki bunun mücadelesini verip sonra da bundan kurtulmaya çalışacağımızı…Görsel Martine Ehrhart
Fatma Barbarosoğlu/Yeni Şafak Bizim kuşağın yazarları sadece başörtüsü üzerine yazılar yazan yazar olarak anılmaktan daima endişe duydu. Yazdığımız pek çok şey, daima başımızdaki örtünün ya da başörtüsü üzerine yazdıklarımızın gölgesinde kaldı. Edebiyat eleştirmenleri, sosyologlar ortaya çıkardığımız hiçbir eseri sadece 'kendisi' olarak analiz etmeyi göze alamadı. 'Biz' daima edebi kamunun içinde kerhen açılmış başörtülü yazarlar alt kümesinde tutmak için azami gayret sarf ettiler. Yazarlar, alt küme kadın yazarlar, onun da alt kümesi başörtülü kadın yazarlar. Ne yazık ki ünlü İspanyol düşünür Ortega'nın 'Ben kendimin ve muhitimin toplamından ibaretim" sözü benim kuşağım için ziyadesiyle başörtüsü toplamından ibaret kaldı. İnşallah 2015 yılından itibaren başörtüsü hakkında tek yazı yazmak zorunda kalmayacağımız ,dündeki kendimizi geçmek üzere enerji biriktirdiğimiz, tefekkür ettiğimiz, analiz ve eleştiride bulunduğumuz yılların içine gireriz. Başörtüsü özgür oldu diye sevinenler var. Sevinçleri daim olsun. Onca erteleme ve engelden sonra, şimdi sevincimin yolunu kesen şey, başörtüsünün temsil ettiği değerlerin baĞzı başörtülüler için kapitalizm ile uyumsuzluğunun artık söz konusu olmadığı/olamayacağı. Bu satırların okuyucusu olup da bunu çok olumlu bulunlar var mı? Bunu olumlu bulanlarla anlaşabilmemiz mümkün değil. O vakit mesafemizi kavi tutalım . Yazdıklarıma serin duranlardan da haberdarım. Her vesile ile, sizi okumuyorum diye mesaj gönderiyorlar.Belli ki birileri ıslarla tavsiye ediyor onlar da çareyi bana sosyal medyadan sizi okumuyorum asla okumayacağım diye mesaj yazmada buluyor. Bendenizi okumamalarında bir sorun yok. Sorun şu ki 'ŞIK 'olmayan hiçbir şeyi okumuyorlar.Okudukları bol resimli kadın dergileri...İnstegram sayfaları. Bu profili görüş alanımızdan çıkaralım. Mümkün değil ama sanki mümkünmüş gibi çıkaralım. Görüş alanımızda 12 yaşındaki kız çocuğu başını örtünce onun dini bütün bir mümine olacağını hayal eden ebeveynler kalsın. Ne demek istediğimi anlatmak için bir kaç yıl geriye gideceğim. Çocuklarımızın altıncı sınıf öğrencisi olduğu yıl, bir kaç veli kızlarının kapandığından heyecanla bahsederek, benim kızımın ne zaman kapanacağını satır arası cümlelerle sorguladı. Öyle ya benim kızımın herkesten önce başını örterek örnek olması gerekiyordu. Hayır !!! Çocuklar sadece çocuk, gençler sadece gençtir. Kendi çocukluğumuzu, kendi gençliğimizi unutarak didaktik cümlelerle örülü terbiye anlayışı ile çocuklarımıza hitap ettiğimizde, onlara verdiğimiz hasarı başka kimsenin vermesine imkan olmadığını hep aklımızda tutalım. Kızıma başını örtmesini asla söylemedim. Fakat o arkadaşlarından ve onların annelerinden etkilenerek nasıl bir kızım olmasını istediğime dair sorular sordu. Efendimiz'in adı anılınca gözünden yaş gelen dedim de başka da bir şey demedim. Sen başını nasıl örttün dedi. Örtümü başımda ateş gibi değil gül gibi taşıyacağımdan emin olunca dedim de, başka bir şey demedim. Bu soruların neden sorulduğunu, sonra neler olabileceğini az çok kestirebiliyordum. Beklediğim gibi oldu. Velilerin benimle konuşmasından sadece bir kaç hafta sonra kızım başını örtmek istediğini söyledi. Bu habere sevineceğimi zannediyordu büyük ihtimal. Başını örtmesine izin vermeyeceğimi söyleyince küçük çapta bir şok yaşadı. Başını örtemeden önce vücut dilinin tesettüre bürünmesi gerektiğini anlattım. Başı açık olduğu halde vücut dili tesettürü içselleştirmiş kişileri değişik vesilelerle dikkatine sundum ve namaz konusunda titizlik kazanıncaya kadar başını örtmesine izin vermeyeceğimi söyledim. Namazın farz olmadığı yaştaydı. Kıldığı namaz ailenin bütün fertleri için sevinç kaynağı idi. Sabah namazı için en erken kalkandı. Ev ahalisini namazınızı kıldınız mı diye sorgulayandı. Onun bu halleri hepimizin ortak heyecanı idi ne ki bunu ona hiç hissettirmedik. Takdir bazen ağır bir yüktür ve kişiye büyük zararı dokunur. Efendimizin kişiyi yüzüne karşı methetmeyin hadisi şerifini daima zihnimde tutmaya çalıştım. İki yıl boyunca anne sence başımı örtmeyi hak ediyor muyum diye endişe içine sordu durdu. Evet cevabını vermedim. Bu sorunun cevabını kendi içinde bulacağını söyledim. Buldu mu? Bilmiyorum. Bildiğim sonunda Anne eğer başımı örtmeme izin vermezsen şeytanın beni avlayacağından, başımı üniversiteyi bitirince örtersin diye beni kandıracağından korkuyorum dedi. Hiçbir şey söylemedim. Çarşıya gittim başıma ne örteceğim tedirginliğini yaşamasın diye ona renk renk başörtüler aldım. Ertesi günü yolculuğa çıkacaktık. Kendi bavuluma onun için aldığım başörtüleri de koydum. Seyahat esnasında başını örttü. Hiçbir törensel renk katmadık. Başını örtmesine haber değeri yüklemedik. O kadar ki, seyahat dönüşü bizi karşılamaya gelen eşim kızımızı otobüsten inerken tanıyamadı. Fevkalade olan başını örtmek değil. Fevkalade olan her dem yeniden doğarız bizden kim usanası diyen Yunus Emre gibi imanımızı tazeleyerek ama her tazeleyişte kavileştirerek yaşayabilmek. Kişisel tarihimin en önemli sahnelerinden birini sizlerle paylaşmayı neden göze alabildiğime gelince... Kızımın 13 yaşında başını örten arkadaşlarının pek çoğu 14 yaşında makyaj yapmaya başladılar, tesettürlü olmayı sadece başını örtmek gibi algıladılar. Aileler kızlarının başını örtmesiyle birlikte hem muhitlerinin baskısından kurtulduklarını düşündüler hem de 90 cm'lik kumaş parçasının her türlü ontolojik sorunu halledeceğine inandılar. Lütfen unutmayalım; yasalar, yasakları belirler ya da yasakları ortadan kaldırır. Ama teşvik bahsi bireylere bağlıdır. Her çocuğun mizacı, meşrebi farklıdır. Çocuğunuzun duruşunu yasa değil kendi iç zenginliği belirlesin. Başörtüsü bir kabuktur. Her öz, her daim kavi bir kabuğu kaldırmaz. Bazen kabuk, muhtevanın çürümesine bile neden olabilir.
3 kasım seçimlerinde anap'ı desteklemelerine şaşırılmaması gereken, zira daha önceki pek çok seçimde de neredeyse toplu olarak aynı partiye oy verdiği bilinen organizasyon cemaat, tarikat.. vs.edit 3 kasım seçimlerinden sonra girilen bir entry'de süleymancıların anap'ı desteklemesine şaşırılmakta idi.. eskiden buralar hep tarla idi.. şimdi tek başına biraz manasız olmuş benim yazdığım kisa pacali bol kumas pantul, colormatik ve koseli gozluk, pantul kemer zimbirtisina yandan ya da arka cep ustunden asili anahtarlik, var mi yok mu belli olmayan sipsi gibi bir biyik bu akimin tercih ettigi dis gorunuz seklidir. uzerlerindeki gomlegin etekleri ise tercihan pantul icinde ama istenirse disarida birakilabilir. tabii her an ilahi okumaya hazir bir ses tonu da bu imajin en buyuk tamamlayicilarindandir. hepsi birbirine benzer ama cinli degillerdir. uğur mumcu'nun rabıta isimli kitabında süleymancılara da değinilmiş, cemaatin para kaynakları ve ilişkileri ortaya çıkarılmıştır. talebe yurtları açarlar, özellikle kırsalda çok yaygın bir şekilde bu sayede öğrenci toplarlar bir de süleymancıklar vardır evlerin dış duvarlarında yaz vakti bolca bulunurlar. bereket getirdiklerine inanılan süper sevimli yaratıklardır.bkz süleymancık ankara'da mhp'ye oy vermiştir. türkiyede ki çok bilinen tarikatlardan biri. son zamanlar da tesadüfen her okuduğum kitapda karşıma çıkan ve beni ürküten oluşumsanıyorum takva filmin de olayların etrafında döndüğü tarikatta buydu. yamuluyorsam düzeltin bi el atın ehehehe imla hatalarım nasıl ama? öğrenicem inşallah bunu, güzel durdu mu, ay pardon durdumu?edit kediye kafa atan mucahit fare2 der ki "takva filminde mahmutculardan bahsediliyor. ismailağa cemaati filan, süleymancılar cübbe ve sarık sakal olayına karşılar, onlar takım elbise badem bıyık filan takılırlar." bizim orda küçük bir anadolu kasabası her gün onlarca günah üretip yok efendim gece tırnak kesmek günah, ezan okunurken konuşmak günah, şu da günah bu da günah hepsi günah halkı depresyona sokan ve depresyona soktukça kendilerine daha da yaklaştıran bilmem farkındalar mı? bizim oranın en görkemli binasına sahip, allah rızası diye sürekli yardım toplayan, topladıkları yardımlarla çocukları eğiteceklerini iddia eden ancak halkın parası ile halkın çocuklarını günah depresyonuna sokan, eğitmek yerine körelten,merkezi olarak, kim benim cemaatime arka çıkacaksa ya da engellemeyecekse ona oy veririm veririz, verdirtiriz şeklinde bir siyasi duruş sergileyen, seçim öncesi ön protokol yaptıkları siyasi parti ki cemaat önderlerinden birileri milletvekili adayı falan yapılır hakkında "dine en çok hizmet eden siyasi parti" şeklinde propaganda yapan dini yalan mı amkedit ne entry arkadaş lanetlendim mi ne. bir hafta zamanın ötesinde, bir hafta en beğenilenlerde. ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri takip etmek için giriş yapmalısın.
18 Eylül 2007 0106 Ben İmam HatipliyimKapalı Başörtüsünü Erkekler mi Takar KAdınlar mı? KAdınlar Takarsa Neden Erkekler Sorun Yapar? Bir bilmece bile doğdu bunun sonucunda..Kadınların da kafasına taktığı erkeklerin de kafasına taktığı şey nedir?Cevap Başörtüsü..Başörtüsü bence kadınlar kafasına takmalı,erkekler kagasına takmalalı..Eğer ki takıyorsa fistan da giymeli ki bütünlük oluştursun.. 18 Eylül 2007 0112 süleyman75 Müsteşar Yardımcısı başörtüsüyle kim uğraşıyor?hangi erkekler kadınlardan daha çok başörtüsüne karşı?karşı olanların rahatsızlığı nedir?kadınların başındaki örtü neden bazı erkekleri rahatsız eder?vs vs vs 18 Eylül 2007 0113 sabamelikesi Yasaklı 18 Eylül 2007 0114 aydogdu038 Kapalı biz de kadın örtüsü bilirdik ama erkekligi onun arkasına saklanmakta bulan siyasilerimiz var 18 Eylül 2007 0115 MollaKasım Genel Müdür Yahu çapraz ateşe aldın forumu ...13 haziran entarisini giydi yattı, biz de uzaklaşalım artık ...iyi geceler ... 18 Eylül 2007 0120 Mulayim Ters Kapalı Bence kadınlar başörtüsü takmalı erkekler erkeklerin dedeiğim gibi fistan giymesi yerinde olur.. 18 Eylül 2007 0120 süleyman75 Müsteşar Yardımcısı evet kadın örtüsü ama kullanıldığı için rahatsızlık duyan erkekler var nedenseelalemin eşinin başındaki örtü bu insanları neden rahatsız eder anlamak mümkün değilsanane kardeşim milletin eşinin başındaki örtüden değilmi yanikendin eşini nasıl giydiriyorsan giydir yada istediğin şekilde giyinen kadınla evlen değil misana karışan varmı 18 Eylül 2007 0121 besyos Müsteşar Yardımcısı 18 Eylül 2007 0122 Mulayim Ters Kapalı Ben başörtümü takıp yatıyorum 13'de entariyi giydi yattıSiz de yatın artık..Hüküm açık..Başörtsünü kadın takmalıdır erkek takmamalıdır Biz erkeğiz yav... 18 Eylül 2007 0129 süleyman75 Müsteşar Yardımcısı bende onu diyorum kadınlar taksın karışmayıntabi isteyen kadınlar erkekler illede bişey takacaklarsa şapka falan taksın değil migece gece anlatamıyoruz ki insanlara adamın içine dert olmuş vay kadınlar neden başörtüsü takarmışhiç mi işin gücün yok senin be kardeşimkendini işine gücüne verde belki memlekete faydan dokunur değilmimilletin kılığıyla kıyafetiyle uğraşıp duracağına 18 Eylül 2007 0131 Mulayim Ters Kapalı Süleyman sen başörtüsü takma..Sen türban tak. 18 Eylül 2007 0133 süleyman75 Müsteşar Yardımcısı türbanı kime takayım sanamı? 18 Eylül 2007 0138 Mulayim Ters Kapalı o da olur bana tak. Ben kafama takayım olur. Ama aker değilse takmam.. 18 Eylül 2007 0139 sosyalliberal Yasaklı başörtüsünü kadınlar kafasına bağlar erkekler ise kafasına takar 18 Eylül 2007 0140 süleyman75 Müsteşar Yardımcısı o nedir kardeşim aker makerhakaret değil inşallah 18 Eylül 2007 0141 Mulayim Ters Kapalı Kadınlar kafasına bağlayabilseydi erkekler kafasına takar mıydı?Erkekler kafasına taktığı için mi kadınlar kafasına bağlayamıyor,yoksa kadınlar kafasına bağladığı için mi erkekler kafasına takıyor? 18 Eylül 2007 0144 Mulayim Ters Kapalı Aker başörtüsü markası,belli var, çisil var,vakko ben akeri tercih ederim.. 18 Eylül 2007 0147 süleyman75 Müsteşar Yardımcısı o soruyu bende sordum ama cevap alamadımbilen yokyumurta mı tavuktan çıktı tavuk mu yumurtadangerçi o sorunun cevabı bulundu herhalde ama bu sorununki her seçimde sorulur bence cevap kadınlar takabilse erkekler kafasına takmazyada kadınlar kafasına takabilse erkekler de takar al işte yine karıştı cevap bulunamıyor 18 Eylül 2007 0158 süleyman75 Müsteşar Yardımcısı niyeki aker daha mı iyihem sen nerden biliyorsun bunlarıben bilmiyorum meselaaker gericilerin kullandığı bir isim mi yoksa hani isimlerden belli oluyor ya çağdaşlık veya gericilikallahım ne günlere kaldıksen aklımı koru ya rabbim! 18 Eylül 2007 0205 Mulayim Ters Kapalı Yok alakası kreasyonları renk desen çizgisi güzel... Klasik esintilerle milenyum renlerinin uyumunu yerinde fırça modellemelerle markası var o da iyi ama ben yine de Akerden Şaşmayın derim...Vakko mesela biraz daha diplomatik bir tarzı var yaş üzerine hitap ediyor genelde desenleme yerine kuşaklama model iyidir aker.Kadınlar bilmez bu kadarBen de sallıyorum gerçi ama 18 Eylül 2007 0208 SosyoloG35_30 Kapalı güzel soru bravo Toplam 32 mesaj
süleymancı kadınların başörtüsü neden öyle